seyahat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
seyahat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Yolculuk



Kaç kitap okuyunca alim, kaç diyar görünce gezgin, kaç hezimetten sonra bezgin olurdu insan? kaç olunca çok ; kaçta kalınca azdı rakamlar..Elif Safak


Tam 865 gündür Latin Amerikadayım. Bu yazıda  hem geçirdiğim 2.5 yılın özeti hem neden ve sonuçlarını anlatmaya çalışacağım dilim döndüğünce. Her şey gelmişine geçmişine sövdüğüm bir günde böyle bir kararı aldım. Her ne kadar bir seyahat gibi görünsede aslında benim için terk edişti. Niye bırakır ki her şeyi insan ardından? Bir daha dönmemek üzere yola çıkmak ne demek? ya da dönememek, dönmemek için elinden gelini yapmak ? Bu kadar mı kötü bir hayatım vardı? Aslında beni tanıyan insanlara sorarsanız iyi bir hayatım olduğunu söyleyeceklerdir, ev , iş güzel arkadaşlıklar küçük seyahatler  vs filan...Ama arkadaş  mutlu değildim genel itibariyle, yaşadığım toplum ve ülkeye her geçen gün yabancılaşıyordum,  siyasilerin beni kızdıran hal hareket ve  konuşmaları, ataerkil bir kültür, yolda, sırada, trafikte, otobüste hep  yolunu bulma halleri çakallık.ve saygısızlık,  kariyer ukalalığı,satın aldıklarıyla mutlu olan insanlar  Bu batan şeylerden bir kaçı daha önemlisi cehaletin artması. Yanlış anlamayın okuma yazma oranından bahsetmiyorum, nice insanlar var ki master yapmış birine taş çıkarır. Zekiliğin yerini kurnazlığın alması ve buna arada kendimi de dahil etmem rahatsız ediyordu açıkçası.  Çok fazla o deveyi güdemedim yani. Diğer husus ise; din faktörünün her alanda etkili olması.; ben dindar biri değilim, bilakis dinin var olmaması gerektiğini düşünen biriyim. Ve bu din faktörü her geçen gün hayatın her alanında o kadar hissedilmeye başladın ki özellikle eğitim ve sosyal alanındaki değişiklikler Türkiyede evlenip çoluk çocuğa karışma fikrini tamamen sildi bende. Başka bir husus ise  askerlik; 2002-2005 yılları arasında Irakta tercümanlık yapıp savaşın en kötü haline tanıklık ettim ondan sonra tekrar silahların içinde olmak korkuttu beni açıkçası, bu yüzden yapmamaya karar verdim ve dönememek için oluşturduğum şartlardan biri buydu.
Bazen düşünüyorum da benim gibi bulunduğu şartlardan rahatsız olan o kadar yığınla insan var ki gitmek isteyip-de gidemeyen! Onlar neden yapmıyor ya da yapamıyor? Onlardan farkım ne?Sanırım onların bırakamayacağı çok şey var benim ise yoktu. Ne bilim! Ne bırakamayacağım bir kariyer, ne sahip olup değer verdiğim  bir meteryal, ne geleceği düşlediğim bir kadın ne sevdiğim bir iş ne de bir aile... Kitaplarım ve arkadaşlarım dışında hiç  bir şey. Zaten zamanla, arkadaşlarım da  zamanın acımasızlığından dolayı hafizalarindan silinecektim, kitaplarımı da verecektim en yakın arkadaşlarımdan birine.  Belki de yukarıda ülkenin şartlarıyla ilgili saydıklarım sadece gitmeye sebep, neden değildi!, Yapmak istediklerimle yaptıklarım arasında çok fark vardı. Kendime göre başarısız biriyim ya da yapmak istediklerimi hattımden büyüktü,  ve muhtemelen de   kendime açıklayamadığım asıl neden buydu ve ilk başta saydıklarım tetikledi beni sadece .Hep bir arayış anlayacağınız, bu arayışlardan biri de uzun bir seyahatti...
        Uzun bir seyahati kendimi bildim bileli düşlemişimdir ama hep ertelemişimdir.  Artık bunu yarına bırakmak istemedim  unutmamak ve  her an hatırlatması için sırtıma gitmek istediğim yerini haritasının dövmesini yaptırdım, olur da vazgeçersem hayatım boyunca sırtımda taşıdığım bir hayal olarak kalacaktı ve kendime her baktığımda bunu hatırlatacaktı.
Peki neden Latin Amerika? Kapitalist toplumda yetişmiş bir  insanın yapması gereken sosyal ve ekonomik şartların iyi olan bir ülkeyi tercih etmektir? Ailemin Almanyada oluşu, 10 yıllık Abd vizem olması, bir arkadaşımın Kanada konusunda baskı yapması bu ülkeler üzerinde düşünmüştüm bir süre. Fakat buralarda kendimi hep mülteci hissedeciğimi, aitlik hissi  sorunu yaşayacağımı biliyordum bir önceki seyahatlerimden dolayı. Bu yüzden edindiğim bilgi birikim ve kültür sonucunda Latin Amerikanın doğru bir seçenek olacağına karar verip yollara düştüm. Zaten uzaktan hep güzel görünmüştür gözüme.

Tarih 16 Kasım 2012 yi gösterirken İstanbul-Newyork, New york Bogota seferiyle düşlerimi gerçekleştireceğim kıtaya vardım.
Yaklaşık 2 yıl bütün Latin Amerikayı dolaştım (Ekvador, Peru Bolivia , Şili, Arjantin, Uruguay, Brezilya, Panama ve Küba) .Bir yandan düşlerimi gerçekleştirmenin gururunu yaşarken bir yandan da böyle karar vermiş olduğum için kendimi şanslı insanlar arasında görmekteyim. 'En zengin insan hayallerini gerçekleştiren insan' demiş birisi. Şöyle uzunca bir özetle anlatmam gerekirse yolculuğumun detaylarını, 2.5 yılda 300  nin üzerinde farklı yer gördüm.Dünyanın her yerinden farklı kültürlerden birileriyle tanıştım o kadar çok gidecek yerim oldu ki bir sonraki yolculuğum daha ucuz olacak galiba. Üniversite yıllarından sonra hayatımın en keyifli ve en verimli yılı oldu diyebilirim. Verimli diyorum çünkü yolculuk; yeteneklerinin ve birikimlerinin farkına varmasını öğretiyor insana. Ve en önemlisi anlamsız gelen bir çok şey anlam kazanıyor ya da anlamlı olan şeyler anlamını yitiriyor. Değişiyorsun sanırım..
Aksiliklerle,üzüntülerle ve sevinçlerle muhteşem bir süreç oldu benim için.   En iyisi şöyle bir özet geçip olumlu ve olumsuz anlar olarak unutamadıklarımdan başlıyayım. Daha doğrusu 'En'lerden...
Öncelikle hayatımın en keyifli çalışma dönemi Cordoba'daki Aldea Hostelde oldu. Çalışırken bu kadar eğleneceğim başka bir yer olamaz. Ne mi yapıyordum? Resepsiyon,tamir ve bakım, tuveletler ve banyoların temizliği vs filan. Ortam muhteşemdi...Arkadaşlara Türk Daması öğretip boş zamanlarda Dama (Bu arada çok iyimişim Dama konusunda bunu fark ettim alkol almadığım süre boyunca kimse yenemedi beni hatta sabahlara kadar Youtube dan damanın bütün ayrıntılarını izlemelerine rahmen) ve bu oyun ilerde bana satranç i öğrenmeme yardımcı olacak, en büyük zevklerimden biri haline getirecekti . Ayrıca hayatımda geçirdiğim en güzel doğum gününü burda geçirdim. İnanılmaz bir partiydi balonlar, yazılar içkiler, hazırlıklar vs filan... Açılışı kafamı pastaya gömerek yaptılar ve o geceye ait hatırladığım en son şey ise barda bir sürü insanın beni havaya atıp tutması sonrası ise akşam 5 gibi şiddetli bir baş ağrısıyla uyanmam oldu. Tabi doğum günü hediyesi olarak Danny den aldığım Rakı da cabasıydı. Anasonlu içkinin üstüne Rakı yazmak ayrı bir yaratıcılıktı tabi. Ben de yemiştim bunu.Biliyordum bu kıtanın beni çağırdığını. Bu arada sadece konaklama karşılığında çalışıyordum, para kazanmak için de sokakta flüt çalmak ayrı bir keyifti. Bildiğin karnımı doyurmamı sağlayacak para kazanıyordum....
En çılgın dönem İspanyol arkadaşım Patxi ile geçirdiğim toplam 6 haftalık yolculuk oldu. Bütün Ekvador'un sahil kasabalarını birlikte dolaşıp peru maancoraya ya kadar yolculuk ettik.Hatta  Yeni yılda Ekvador'un Montanita sahil kentinde hostel bulamadığımız için  1 hafta çadırda okyanus kenarında kamp kurararak geçirdik. Ilk gece gel git i hesaplamadigimizdan dolayi sabah buyuk bir dalganin etkisyle uyanmistik.  Basta alkol aldigimidan dolayin cadirin kaydigini pek hissetmemistim fakat fermuari actigimda dalgalarin ustume ustume geldigini gorunce ilk isim sirt cantami alip boxer la kiyiya kosmak oldu. Baktim akdasimin cadiri hala yerinde  kostum onu uyandirim dedim 5 dk daha uyum dedi. Neyseki cadirin fermuarini acinca o panikle nerdeyiz biz diyerek esyalarini kurtarma teleasina girdi.

Biraz da gönül işlerinden bahsedersek . Uzun sürmüyor tabi seyir halindeyken hiçbirşey . Ya ben ayrılmak zorunda kaldım o şehirden ya da o döndü evine. Sadece biri geldi bulunduğum başka bir şehre beni görmeye. Ve sadece bir kere ben gittim 5 tane ülkeyi aşarak başka bir kente birini görmeye , vardığımda ise herşeyin değişmiş olduğunu farkettiğimde yolcu yolunda gerek diyerek terk etmiştim o kenti. Gidene değil gelene bakmasını öğretiyor yolculuk kısaca.... Ama herşey muhteşemdi. Farklı iklimden ve ülkeden birinin hayatına girmesi farklı bir gezene gitmek gibi geldi nedense. Yeni bir dünya tanıyorsun sanki bir kadını tanımakla. şaşırmanın keyifli olduğu ilişkiler yaşadım açıkçası.
En kötü otobüs yolculuğumu Bolivya' da gerçekleştirdim. 8 saatlik yolu 22 saatte tamalayarak kırılması zor bir rekora imza attık sanırım. Gecikmenin sebebi de otobüsün çamura batmasi oldu. Çamurda çamur değil ki arkadaş yaklaşık 45 derecelik acıyla yan yatıyordu otobüs. Yağmurlu soğuk bir havada ve 6000 mt in üzerinde Saat akşam 8 den saat 1 kadar otobüsü itip çalıştırmakla uğraştık, olmadı tabi ancak sabah 9-10 gibi başka bir otubüs geldi. Ayrıca yerlilerin koka yaprağı çiğnemesinden dolayı otobüsün için berbat kokması da cabasıydı. Bu arada 45 kişilik otobüste 60 kişi vardı çoğu koridor serpilmiş durumdaydı... Ve işte böyle bir gecede yolculuğum boyunca bana yol gösteren Kutsal kitabım Lonely Planet i ısınmak için yakmak zorunda kaldım. O yağmurlu havada büyük bir ateş yakmayı başararak bütün yolcuların ısınması sağlayıp kahraman ilan edildim. Tabi olan bizim kutsal kitaba oldu. Diğer bir ayrıntı ise; yolculuğun sonunda nihayet Arjantin sınırına varmıştım  fakat geceden dolayı üstüm başım çamur olduğu için sınırı geçerken polis beni durdurdu. Pasaportumu istedi ve neden çamur içinde olduğumu sordu. Ben de geceden çekilmiş resmi göstererip durumu anlatarak pasaportumun sırt çantamın içinde olduğunu söyledim.Gülümseyerek gerek olmadığını söyleyip gitmeme izin verdi.  Bolivya- Arjantin sınırından Salta ya otostop çekerek kamyonun arkasında gittim. Saltaya vardığımda üzerimin çamur olduğundan dolayı hiç bir hostel kabul etmemişti beni, ben de çözüm olarak olarak benzin istasyonunda araba yıkanan yere gidip görevliye 10 pezo vererek bana su tutmasını istemiş (bence bir kere sizde deneyin süper eğlenceli) daha sonra parkta uzanarak güneşin altında kuramaya terk etmiştim kendimi.

Bolivya' dan bahsediyorken La Paz da Dead Road denilen yerde dağların eteklerinden 5000 mt den aşağıya doğru bisikletle 20 km yol yapmak inanılmaz bir duygu. Çok tehlikeli bir yol olduğu için Dead Road deniliyor ve o yolda 10 kişilik grup içerisinde sadece ben ve Arjantin'li arkadaşım Jose düşmeyerek parkuru tamamladık. yaklaşık 8 saatlik bu parkurun sonunda havuza girmek kesinlikle muhteşem birşeydi.
En çok üzüldüğüm dönem Türkiye'de gezi eylemlerinin olduğu sırada orda arkadaşlarımın yanında olamadığım için çok üzülmüştüm.

Yolculugum boyunca beni  en cok etkileyen  yer ise Potosi  Madeni olmustu.
Sabah Potosi sehrine varir varmaz Potosi madeni için rehberli tur aldım. Madene gitmeden önce madende çalışanlar için koka yaprağı ve %85 alkol oranına sahip,ismini hatırlamadığım bir içkiyi almamızın madencileri mutlu edeceğini söyleyince rehber, bir bakkala gidip bunları aldıktan sonra 8 kişilik gurupla birlikte tulumlarımızı giyip  maden ocağına doğru yola çıktık. 
Madenin girişinin sol tarafında bir resim asılı. ''Sin mineros no hay Potosi'' yazıyor, yani “Madenciler olmadan Potosi olmaz” Madencilerin ya da kölelerin sırtında yükselmiş bir şehir Potosi. Hâlâ daha varlığını madencilere borçlu. Başka türlü 4.000 metrenin üzerinde hayatta kalmayı başaramazdı bu şehir. İşin gerçeği; bu şehri doğuran ve besleyen köleler ve madenciler bu madenlerden ölüm ve yoksulluk dışında başka bir şey de görmemişler. Şehrin en şatafatlı ve zengin olduğu 200 yıl boyunca 8 milyon yerlinin ve kölenin sadece bu zenginliği beslemek için can verdiğini söylüyorlar.

  Yaklaşık 4 saat süren maden turumuz, hem madencilerin ne şartlar altında çalıştığını idrak edecek hem de  Potosí tarihi hakkında bilgi sahibi olacaktim. 

En huzurlu ve kendimi dinleme fırsatı bulduğum dönem Natalianın evinde geçirdiğim 40 gün olmuştu. Bu arada İngilizce bilmemesi benim için çok yararlıydı. O ana kadar çok fazla ispanyolca konuşmama rahmen o andan sonra bayağı bir yol katettim. Ne diyim dil dile değmeden öğrenilmiyormuş. Ayrıca iyi bir aşçı olduğumu o zaman keşfetmiştim. Hergün değişik yemekler yapıp google dan yemek tarifleri öğreniyordum. Hostelde çalıştığım süre boyunca ayrıca bir işime yarayacaktı tabi.
En büyük aptallığım ise; Bolivya' ya vardığım ilk gün Titicaca Golü üzerinde bulunan İsla de Sol adasını ziyaret etmeye karar verdim. herşey gayet güzeldi nihayet Peru' dan ayrılmış yeni bir ülkenin sınırları içerisindeydim. Bulduğum ilk vapurla adaya geçtim kaptan 16;30 geri döneceğimizi herkesin o saatte limanda hazır olmasını söyledi. Ooo süper 4 saat adayı gezebilecektim. 16;20 de limanda olmama rahmen ne tekne vardı ne de insanlar. Yarım saat bekledikten sonra birine teknenin nerde olduğunu sordum... Ve bana 1 saat önce ayrıldı dedi ben de nasıl olur saat 16;30 da ayrılacaktı dedim. O da bana demez mi saat 17;30. Oysa Bolivya saat farkından dolayı 1 saat ilerdeymiş. Bunu hesap etmedik tabi. Ne yapabilirim peki diye sorduğumda bana yarım saat içinde Peru sınır kasabasına tekne olduğunu ordan Çobacabana(Bolivya sınır kasabası) ya geçebileceğimi söyledi aksi takdirde adada kalacaktım.Ulan dedim saat farkı,ülke değiştirmek zorunda bırakırmı insanı



.
En beğendim ülke;Arjantin'di nedeni ise ilk gittiğimde evime dönmüş gibi hissettim, yaşam tarzları bizi çok andırıyor,  beklentilerim üzerinde olan ülke;Ekvador'du. Bu küçük ülkenin görmeye değer bir çok yerin oldünügünü asla tahmin edemezdim. Beklentilerimin altında olan ülke ise Peru oldu ama gene çok güzel olduğunu söylemeden geçemeyeceğim belkide beklentilerim çok yüksekti Peru için. En ucuz ülke; Bolivya, en pahalısı Brezilya. Bolivyada 2 dolara gecelik hostel bulabiliyorken Brezilya'da ortalama 40 dolara konaklamaya bütçe ayırmalısınız. En uzun kaldığım Arjantin 4 ay ki daha sonra orda yaşamaya karar verecektim, en kısa kaldığım Şili oldu 3 gece.En güzel plaj; Ekvador'un Mompiche plajı. En güzel kasaba 'Cennetten bir Parça ' olarak adlandırılan Ekvador Quito da bulunan Banos du benim için. En beğendiğim şehir;Bueno Aires, en kötüsü Ekvador'un petrol rezerverlerinin en çok bulunduğu Aşmeralda'ydı. Ayrıca Latin Amerika'nın en güzel kızları bence kesinlikle Arjantinliler. En eğlenceli ülke;bütün Latin Amerika ülkeleri her şart ve koşulda eğlenmesini biliyor. Ama bu bakımdan Kübayı tek geçerim. Her evden bir müzik sesi geliyor. Latin Amerikan'ın 2. ve 3 ligi bizim süper ligden çok daha kaliteli gorunuyor. Sokakta oynayanları görünce Latin Amerika futbolu neden çok ilerde olduğunu anlıyorsunuz.Latin Amerika da en çok bilinen Türk takımı Galatasaray bir Fenerbahçeli olarak söylüyorum bunu. Şunu da belirtmeliyim ki Gezi eylemleri burdaki insanların fikirlerinin değişmesine büyük katkısı olduğunu düşünüyorum. Türkiye'yi klasik bir Arap ülkesi sanıyorlardı. Hatta bütün arap ülkelerinin insanları için Turco tabiri kullanılıyor.

Beni en çok etkileyen yerler; Eğer cennet varsa,bana göre tasviri; İstabulda Anadolu Hisarından Karadeniz ile Boğaziçinin birleştiği yer, Ekvador da Qulatova Volkanık Golü (Kapak resmimde gördüğünüz ) Arjantin'de İguazu Şelalesi, Bolivya' da Salar de Uyuni Tuz Gölü, Peru' da Mancora sahili ve Manchu Piccu manzarası, Şili de Pedro de Atacama çölü, Peru' ve Bolivya' da Titicaca golü üzerinde bulunan İzla de sol adasının birleşimi olurdu sanırım

Küba için söyleyebileceğim ise  tamamen farklı bir gezen olduğu. Sosyal yaşantı sizi 30 yıl önceki zamana götürüyor, Özellikle ispanyolca kursu için en ideal yerlerden biri bence hem üniveristede eğitim görüyorsunuz hem de ucuz olduğunu söyleyebilirim

Bu kadar yazmışken bir kaç tane nacizane önerim olacak hazırlayın arkadaş bavulunuzu en azından 6 ay düşün yollara.Açın bir parantez hayata. Hostelde farklı kültürden insanlarla birlikte kalmanın keyfine varın. Kaybolmanın şaşkınlığını yaşayın. Yalnız çıkın yola, yolculuk boyunca yalnız kalmayı özletecek birileri oluyor hep hayatınızda. Kimse her gün aynı şeyi giymenizi, horlamanızı,tırnaklarınız ojesiz olmasını önemsemiyor, kokmayın yeter. Gönüllü olarak konaklama ve yemek karşılığında rahatlıkla işte bulabilirsiniz. Hala mail alıyorum bir sürü yerden gönüllü olarak çalışmak isteyip istemediğimi soruyorlar. 18 yasında liseyi bitirdikten sonra benim yaptığımın çok daha güzelini yapanlarla tanıştığımda  arkadaşlarım neden yapmıyor diye iç geçiyorum. Korkmayın bir şey olmaz. Bana göre dünyanın en tehlikeli ülkelerinden birinde yaşıyorsunuz orda birşey olmuyorsa buralarda hiç birşey olmaz.Kimse tecavüz etmez size kimse soymaz sizi.
Herneyse yolculuğumun  özeti buydu detayları ülke ülke yazacağım zaten. Peki bu seyahat bitince.. ? Küba dayken hayatımın en büyük kararlarından birini verme vakti gelmişti. Sadece uçak biletine yetecek param haritada seçmem gereken ülke vardı. Dönüp kaldığım yerden devam etmek daha kolay olurdu fakat o zaman ne diye gittim ki sorusunu soracaktım hep kendime. Dusuncelerimden biri   Orta Amerikaya dogru seyahat edip haritanin ust kismini bitirmekti" fakat bunun için ne yeterli param ne de istek vardı. Uzun bir seyahatten  sonra yeni yerler görmek yeni insanlar tanımak pek mutlu etmiyordu eskisi gibi. "Yeni" ve "değişiklik" kavramı artık benim için rutin bir hal almıştı.Bu yüzden seyahat yerine artık kalıcı olarak yaşamak istediğim yer için çaba harcamam gerekiyordu.
Kafamda sadece iki  ülke vardı. Bir Arjantin diğeri ise Uruguay. Arjantin tam beklentilerimi karşılayan ülkeydi fakat turist olarak tanıdığım bu ülkenin gerçeklerinin, rasyonel etkisinden uzak olduğumu biliyordum. Yani turist olarak tanımakla içinde yaşamak farklı birşey. Bir çok turistin Türkiyeye aşık olmasının nedenlerinden biri de budur sanırım. Uruguay Ekonomik açıdan iyi olmasına rağmen çok fazla kalıcı ilişkiler sağlayamamıştım, bunun dışında Arjantin ile Uruguay i bir birinden ayıran çok farklılık yoktu.

Cebimde 50 Euro ve ucak biletim  ile Arjantin-Cordobaya  dönerek  daha önce gönüllü çalıştığım hostel de tekrar gönüllü olarak konaklama karşılığında   işe başladım, yemek masraflarımı karşılamak içinde sokakta yan flüt çalarak geçimimi sağladım.Daha sonra vatandaşlık sorunlarını hallettim. Simdi cok kazanmasam da hayatta kalmami saglayacak bir isim var.
Doğrusunu söylemek gerekirse bu süreç sıkıntılıydı fakat hayattayım ve mutluyum.Herşeye sil baştan başlamak buydu, yeni bir dil, yeni bir kültür, farklı iklimler, farklı insanlar, ve farklı bir ben. Şimdi kendime göre başarılıyım işte.Ve asil macera bundan sonra olacaklar sanirim....



Peru








PERU







Ekvador macerasını bitirdikten sonra Peru ya geçmeye karar verdim. Fakat şöyle bir sorun vardı vizem yoktu. Türkiyede iken vizeyi Ekvador´dan alabileceğimi söylemişlerdi dolayısıyla bende Türkiye yerine Ekvador da vize almayi tercih etmistim.  Ekvador da Peru konsolosluğuna gittiğimde bana sadece Türkiye´den  başvurabileceğimi söylediler. Türkiyedeki Peru konsolosluğuyla yazımalarımızın sonucunda bana hazırlamam gereken evrakları ve pasaportumu Türkiye´ye   göndermemi, onaylandığı taktirde pasaportumu vize ile birlikte gönderebileceklerini söylediler. İyi güzelde Ekvador da hangi evrakları tamamlım ayrıca pasaportumu bekleyecek zamanım yoktu. Ben de kim sınır çizebilir insanların yaşam ve seyahat yerlerine diyerek sınırı vizesis geçmeye karar verdim. 
Tarih 29 ocak 2013 u gösterirken  Ekvador un sınır kasabası olan Hauquillas´a vardım, amacım orda bir gece kalıp sınırı nasıl geçebileceğim konusunda fizibilite çalışması yapmaktı.  Fakat kendimi İspanyol arkadaşım Patxi ile sınır karakolunda buldum. O içeri girip kendisi için vize başvurusu yaptı bende orda bulunan bir taksiye binip Thumbes e doğru yola koyuldum. Plan; ben Thumbes e geçip onu, belirlediğimiz hostelde beklemekti. Bindiğim taksi bana evraklarımın tamam olup olmadığını sordu bende hepsi tamam çantamda dedim. Tam sınır geçerken polis taksiyi durdurup  pasaportumu istedi ben de bagaj da çantamda dedim.İşte o an, o ana kadar kalbimin bu kadar hızlı cartptığını bir an hatılamıyorum.  Nereli olduğumu sorup daha sonra gitmemize izin verdi. Kısaca şanslıyıdım, Ve bayağı bir heycanlandım . Yakalansaydım ne olacaktı? Bu sorunun cevabını 1 ay sonra öğrencektim.
Nihayet Peru sınırına girmiş Patxi ile buluşma noktasına varmıştım. Yaklaşık 1 saat sonra Patxi ile hostelde buluşup eski arkadaşını uzun süreden görmüş iki dost gibi kucaklaştıp zafer kazanmış komutan edasıyla gülüyorduk.
Thumbes: Küçük ve  fakir bir sınır kasabası, ora hakkinda söylenebilecek tek şey fakir olmasına rağmen bankaların çokluğu beni şaşırtmıştı.
Ertesi gün 8 kişilik dolmuşlara binip  yaklaşık 10 gün kalacağımız ve Patxi ile yollarımızın ayrılacağı muhteşem sahil kasabası olan Mancora ya doğru hareket ettik.
Tarih 21 ocak 2013 u gösterirken sıcak ve güneşli bir günde Mancora ya vardık. Her zamanki gibi bir backpackerin ilk hedefi olan kalacak ucuz yer bulmak için sokakları dolaşmaya başladık. Sonunda okyanusun kenarında geceliği 6 dolar bir hostel bulduk. Kaldığımız oda derme çatma bir oda olmasına rağmen ortam çok iyidi.

Mancora ;

 Talara eyaletinde bulunan  8852 nüfuslu (1999) kuzeybatı Peru
Piura Bölgesi'nde bir kasaba ve plaj beldesidir. Sörf için en ideal yerlerden biridir aynı zamanda.  Yazlar çok sıcak (Aralık-Nisan) ortalama 38 derecenin üzerinde  ve geceler olağan yağmurludur.Toplamda 30 farklı plaj bulunur, Küçük bir kasabası olmasına rağmen turizm gelirleri yüksektiryıllık 400 000 bin civarı turist akın etmektedir. Gece hayatı son derece aktifti

Sorf icin en ideal yerlerden biridir Mancora

Arjantili guzel insanlar
                              
  Gun batimi mancora 


           
Tanisitigim muhtesem insanlar


Mancora ilgili söyleyebileceğim birkaç şey daha, Marihuana yı ilk kez burda deneme şansı bulmuştum, Arkadaş yok böyle etkli, 6 saat kendime gelmedim, gözlerimi kapattığımda karanlığı görmem gerekirkern gök kuşağının bütün renkleri gözümün önünde gitmiyor, kendime gelmek için okyanusa girdiğimde ise sörf yapan birini yüzebilen su aygırı sandım. Dalgalar bile thusunami boyutunda devasal  gelmeye başladı. Bir an boğulacagim diye deli gibi kulaç attığımı hatırlıyorum. Siz siz olun denemeyin :) Deneyin ya da lan ne olacak,
Gece hayatı gayet güzel, zaten kaldığım hostelde bile müzik gece saat 12 den sonra başlıyor sabah 8 kadar devam ediyor gece uyuduğumu hiç hatırlamıyorum. Gece dışarı çıkmışken birileriyle tanışıp flört etmesek olmaz tabi, fakat gece birşeyler paylaştığın birini ertesi görüp hiçbirşey olmamış gibi davranmaları garibime gitti açıkçası. Aynisini biz Turkiye de yapsak olacaklari tahmin edemiyorum.


Kaldığım süre boyunca çok güzel arkadaşlıklar edinmiş süper vakit geçirmiştim . 10 günlük keyifli bir süreçten sonra gene ayrılık günü gelip çatmıştı
Mancora da gun batimi


Mancora  gun dogumu




 


Tarih  27 Ocak 2013 u gösterirken ömrümün en uzun ve en kötü yolculuklarından birini yaptım. Yaklaşık 22 saat süren bu otobüs yolculuğu yanıma su almadığım için ilk mola yerine kadar susuz geçirmek zorunda kaldım. Otubüste nasıl su olmaz arkadaş... ayrıca oturduğum yerdeki cam,gecenin bir yarısı  yerinden kopup  gitti. Hay şansımı sikim dedim. Cam düşünce kırılmıştı ilk mola yerine kadar donarak gittim, mola yerinde ise cami bantlayarak çözüm buldular fakat o soğuk varya o soğuk... en sonunda yerimi değiştirip en arkada, koridorda  yatarak gitmeye karar verdim, sabah Limaya vardımgimda halimi siz düşünün artık.
Lima için söyliyebileceğim başlıca şey zenginle fakirliği bira arada göreceğiniz trafiği de insani da acayip bir şehir. Milaflores denilen bölge Lima nın zenginlerine hitap eden otelden bozma binalardan oluşmuş, aynı bizim zenginleşmeye başlayan inşaatçı burujuva  gibi 40-50 katlı çirkin gökdelenlerde yaşanılan bölge, hele  uçurumun kenarına bir spor merkezi yapmışlar zenginler kulübü gidip tenis oynuyor. Tarihi bölgesi koloni mimarisiyle,eskiden kalma kiliseler, belediye binası ve müzelerden oluşuyor. Yemekleri fena değil, meşhur sandıvich dükkanları, Cevicheleri meşhur, deniz ürünlerini seviyorsanız tam size göre.



 
   




                                                                                              

                             

Cusco


Perunun güneyinde bulunan, 3.650 metre yüksekliğiyle " dünyanın en yüksekte kurulmuş başkenti" unvanını elinde tutan antik şehir. ispanyolların fethinden önce inca imparatorluğunun da başkentiydi. güney amerikanın " arkeolojik merkezi " olarak da gösterilir Şahin başlı puma şeklinde dizayn edilmiş olup eski görkemli günlerinden çok uzaktadır. Çoğu latin amerika ülkelerinde olduğu gibi burda da adım başı bir kiliseye rastlamak mümkün. Sanırım İspanyollar İnkaların elinde topraklarını alıp kiliseden başka birşey bırakmamışlar. Ayrıca kiliselerin altın ve gümüşle bezenmiş satavatlı yapısının yanında gidenlerin çok fakir olması ayrı bir ironi benim için. Tarih 1532 yi gösterirken 168 kişilik ordusuyla buraya gelen, okuma yazma dahi bilmeyen  Francisco Pisaro koskaca 80 bin kişilik İnka Ordusunu ateşli silahlarla ve bulası hastalıklarla bertaraf etmişti. Henüz tekerleği bile kullanmayan İnkalar, İspanyolar için gökten gelmiş, atlarını altın ve gümüşle süslemiş, yabancılarla karşılaştıklarındaki şaşkınlıkları koskoca imparatorluğun sonu olacağından habersizdiler. Böyle bir şehirde hem sokakları dolaşıyor hemde yerli halkın durumun   görünce kendimi üzülmekten alıkoyamıyordum. Sırtlarında taşıdıkları bebekleri ve ve rengyarenk kıyafetler içinde yüzlerinde yoksuluğu ve acıların izlerini görüyordum.  4 gün Cusco da kaldıktan sonra hayallerimi süsleyen Machu Pichu ya doğru yol aldim.


Ekvador






..


....EKVADOR...

Guney Amerika'nın en kucuk ülkesi olan ve adını ekvator çizgisinden alan ulke,Charles Darwin’in evrim araştırmasını yaptığı ünlü Galapagos Adaları, dünyada muz üretimi, başka bir olcum sistemine gore dunyanın en yüksek dagı olan Chimborazo ve onlarca aktif yanardagi,dunyanin en uzun yasayan insanları, ve sadece ekvator çevresinde yetisen Mangrov Ormanları, Kapok şapkalarıyla ünlü ülke .

Politika kısmına gelince:Anti Amerikanci  ve Chaves’in yakın dostu olan Rafeal Correa, ezici bir secim zaferiyle  iktidara geldi. Gelir gelmez  de dış borçlarını ödemeyeceğini  ve ABD ile serbest ticaret anlaşması imzalamayacağını açıkladı .Correa'nin programında Abd li petrol şirketlerinin anlaşmalarını gözden geçirmek de var. Abd nin Ekvador da bulunan Güney Amerikanin en büyük askeri ussunu de kapatti..Ekvador da yer Abd’nin askeri ussu Manta,Amazonya havzası’nı özellikle Kolombiya’daki uyuşturucu ticaretini izlemek iddiasıyla kurulmuştu. Bu arada Abd’nin , Dünya'nın tum kıtalarında tamı tamına 737 üssü bulunuyor, Correa’nin açıklamalarında artık Ekvador’un, Abd'nin arka bahçesi olmama yolunda kararlığını sürdürdüğünü soyleyebiliriz.


             

Quito;
Iglesi& Plaza de San Francisco:
1536 Yılında yapımına baslanmış ve iki yıl 
sürmüş. Şehrin en güzel meydanlarından biri


 Iglesia &Plaza de 
San Francisco iç kısmı

Iglesia De La Basilica: Ilk tas 1892 yılında 
konulmuş ve Neo-Gothic tarzda inşa edilmiş.  
Bana anlatılan hikayeye göre
 bu kilesinin yapımı henüz tamamlanmamış.
 Bir inanışa göre tamamlandığı gün 
 kıyamet kopacağı söyleniliyor.
 Duvarlarında Ekvador'da yasayan
 canlıların heykelleri bulunuyor; 
Bir cok kaplumbağa, maymun,
deniz aslanı,iguana vb hayvan
 motifleri bulunuyor



Plaza Grande La Catedral

   15. Yuzyılda Kolombiya sınırından Arjantin'in Panpalarına kadar geniş bir uygarlık kuran Inkalar doneminde en büyük kentlerden biri. Ispanyollar döneminde yakılıp yıkıldıktan  sonra 1534 yılında yeniden bu kez Ispanyol koloni mimarisiyle yapılmış. Dar sokaklı evler Akdeniz mimarisini yanıstıyor. Bolivya'nin basketni La Paz dan sonra 2850 mt ile dunyanın ikinci en yüksek şehri. Dünyayı ikiye bölen Ekvator çizgisinin bulunduğu paralerin dibinde kurulmasına rağmen, Dünya'nın başka bölgelerindeki aynı enlemde yaşayan canlılar bütün yıl sıcaktan bunalırken Quito'nun insan yaşamı için ideal bir sıcaklığa sahip olmasının nedeni; onun Dünya'nın ikinci yüksek başkenti olmasında gizli. Eger bu şekilde olmasa ortalama sıcaklık 15 dereceden fazla olacak ve özelikle günün öğle vakti cehennem sıcaklığı yaşanacaktı.
Quito, 1978 yılında UNESCO tarafından Dünya Kültürel Mirası listesine alınmış. Old Town , New Town ve Metropolitan olmak üzere üçe ayrılıyor tabi bunun dışında çevrede çok farklı yerleşim alanları da var. Halkın çoğunluğunun fakir olduğunu rahatlıkla görebiliyorsunuz hatta Iphone lüks hayatın en büyük belirtisi gibi görünüyor.
Diğer bir özelliği ise Ispanyolca kursunun yayginligi ve ucuzlugu. Saatliği 5 dolardan günlük 4 saat olmak üzere ders alabiliyorsunuz. Şunu da belirtmekte fayda var 3. saatten sonra hiç bir şey anlamıyorsunuz ya da ben anlamıyorum. Bire bir 4 saat çok bence.
Gece hayatı son derece hareketli yalnız dikkatli olmanız gerekiyor her an size göz kırpan latin güzelin sevgilisiyle göz göze gelip dısarda soluğu alabilirsiniz. Kavga etmeye çok meilli bir gençlik gördüm çünkü.  Icki, yeme icme, konaklama ve ulaşım son derece ucuz. 2 Dolara cok güzel bir biftekle karnınızı doyurabilir, 3 dolarla yaklaşık 5 saat suren bir otobüs yolculuğuna dahil olabilirsiniz hatta 15 dolara bungee jumping yapabilir 5 dolara günlük cok iyi bir bisiklet kiralayabilirsiniz. Özellikle meyve konusunda cok zengin bir ülke, ismini dahi bilmediğiniz bir cok tropikal meyveyi test edebilir ağaçta yetisen domatesi görünce şaşırabilirsiniz.

 Quito ya, New York -Bogota aktarmalı Ekvador havayollarına ait Avianca ucağıyla öğleden sonra saat 3 gibi ayak bastım. Pasaport kontrolünde ilk defa Türk pasaportu gördüğünü soyleyen yetkili, vize gerekip gerekmediğini öğrenmek için bir kaç dakika müsade istedi, daha sonra ne kadar kalabileceğimi belirtmeden pasaportuma vize damgasını vurdu... Ve pasaportumda  herhangi bir ibarede bulunmuyor umarım ülkeden ayrılırken sorun yasamam. Ayrica gelmeden onceden yaptığım araştırmada pasaport kontrolü sırasında Sarı Humma aşısı olduğumu gösteren belgeyı de görmeleri gerekirken herhangi bir şey sormadılar. Hava alanından  7 dolar karşılığında tuttuğum taksi ile  yaklaşık 30  dakikalık mesafede Marescel de bulunan Galapagos Hostel’e vardığımda saat 16:00  olmuştu. Odayı paylaştığım arkadaşlarım dışarda çok dikkatli olmam gerektiğini üzerime degerli birseyler almamam ve olasi bir gasp durumda üzerimdeki parayı vermem gerektiğini ve hiç birşeyin hayatımdan değerli olmadığını söyleyip beni uyardılar. Doğrusunu söylemek gerekirse ilk izlenim pek hos olmadı bu şehir için. Su anda ismini hatırlayamadığım Kanadalı bir arkadaşımla aksam bi rşeyler atıştırmak için kucuk bir restoranta gittik. Seçtiğimiz yemek bizim damak tadımızdan çok farklıydı pek beğendiğim söylenemez açıkçası ama fiyatın ucuzolması hoşuma gitti açıkçası.  Ertesi gun kahvaltıda tanıştığım Silili arkadaşım Ismael'e gun icin planının ne olduğunu sorup katılmak istediğimi söyleyince memnuniyetle kabul etti. Once sehrin üniversitelerinden birine gidip Ekvadorlu olan Karla ile buluşup ve gun içerisinde bize hem rehberlik hemde arkadaşlık edecekti.

Once şehri tepeden gören en yüksek yere teleferikle çıkıp daha sonra iki yarim kure anlamına gelen Mitad de Mundo'ya gittik





El Panecillo:
 Sehrin tam ortasına kurulan
 buyuk kanatlı Meryem heykeli şehrin
 her tarafindan görülebiliyor.Yaklaşık 
deniz seviyesinden 3000 mt yükseklikte
 bulunuyor. 1976 Yılında Ispanyol 
heykeltraş Agustin de la Herras Matoras
 tqrafından aleminyumdan yapılmış 
ve 41 metre uzunluğa sahip.
 Quito yu kuşbakışı izleyebileceğiniz 
nadir yerlerden biri




Plaza Grande









Mitad del Mundo Dünya'nın yarısı
 










































Mitad del Mundo


Mitad Del Mundo ya da dünyanın yarısı anlamına geliyor. Mitad del Mundo sehre yaklaşık 22 km mesafede bulunan 18 yy bilim adamlarının 300 mt yanılgıyla tespit ettikleri cizgi (Inkalar yüz yıllar once hatasız bulmuşlar). Giriş için 2 dolar para veriyorsunuz  ve içerde bir kaç tane müze bulunuyor. Biri, Ekvador’ da bulunan canlı türlerinin fosilleri sergiliyor. Diğerinde  ise çesitli teleskopların bulunduğu uzay müzesini andıran  kucuk bir müze bulunuyor. Sunu da belirtmek isterim bildiğim kadarıyla dünyanın çizilen ilk Dunya haritası Türk denizci Piri Reis’e ait olduğunu düşünüyordum fakat gördüğüm diğer bir harita ise Dünya'nın çizilen ilk haritası olduğunu iddia ediyordu. Ekvator çizgisinin gectiği bölgede yer alan çizginin üzerine gelerek, ayaklarım ve kollarımın birini kuzey diğerini Güney Yarım kürede olacak şekilde açtım ve aynı anda her iki yarım kürede bulunmuş oldum. Tam Ekvator çizgisinin üzerinde 1982 yılında yapılmış, yüksekliği 32 mt olan dev bir anıt ve üzerinde koca bir küre bulunuyor. Başlangıç paraleri olan Ekvator Çizgisinin bir başka özelliği ise Dünya'nın dönüş hızının burada saatte 1.670 km olması (40.076 / 24 saat. )50 Mt ilerde Intinan müzesi bulunuyor. Burada Inklalar'ın yüzlerce yıl önce  tespit ettikleri  Ekvator Çizgisi bulunuyor.  Ilk gittiğimiz müzedeki Ekvator Çizgisi 1800 li yıllarda çizilmişti. Ilginç olan ise, son yıllarda en modern askeri Gps'lerle yapılan ölcümlerde , en kusursuz saptamanın daha eski, Inkalarca yapılan olduğu anlaşılmış. Bu müzeye giriş icin 4 dolar veiyorsunuz ve rehber eşliğinde çeşitli deneyler gösterip tarih ve kultur hakkinda bilgiler veriliyor.En bilinen deney ise  bir kova suyu lavaboya  dokunce; çizginin tam üzerinde  direkt aşagi, kuzey yarım kürede saat yönünde güney yarımkurede saat yonun aksi istikametinde boşaldığını görebiliyorsunuz. Müzedeki diğer bir güzellik ise Ekvador'da yaşamis Samanlardan, Amazonlar'ın kafatası avcılarına kadar  farklı kabile ve kültürlerin canlandırıldığı ev ortamları idi. Halen besledikleri  Gine domuzu Cuy denilen hayvanlar var. Ayrıca Cuy Ekvador'un yöresel yemeği bildiğimiz fareye benziyor ve sanirim en pahalı yiyeceklerden biri henüz tatmadım ve tatmayı da duşünmüyorum acıkcası. Yerli inanişa göre  Cuy yuvalarını tutarlarmıs, ve biri eve girdiğinde eger hayvancıklar çok bağırırlarsa , gelen kişinin kötu ruhlu olduğu düşünülür, bir daha eve alınmazmış
Ekvador çizgisinin üzerinde yumurta
 dik bir şekilde durabiliyor.








            Ucurumun kenarinda. En sevdigim resim. O tasa oturmam 
biraz zaman aldi acikcasi. Son derece urkutucu. 
Ertesi gun yaklasik 6 saat suren yuruyusumuzun 
 sonunda butun krater golunun cevresini 
dolasarak tamamladik.

Resim yazısı ekle



Bir haftalık ispanyolca kursunu aldıktan ve sehrin belirli yerlerini gördükten sonra hosteldet anıştığım Ismael ve Karla ile Latacunga ya geçtik. 
Bu arada Latacunga ve Quilotoa ya iki defa gittim.
Quilatoa: 800 yil once buyuk bir volkanik patlamanin sonucunda olusmus volkanik bir gol. Golun derinligi 250 metre,yuksekligi 3800 mt olan bu golun capi ise 22 km.Asagiya inmeniz bir saatinizi alirken yukari cikmak ise tamamen isdirap verici yaklasik 4 saatte yukari ciktik.
 İlk gittikten sonra görmediğim bir cok güzelliğin olduğunun farkına varınca 1 hafta arayla iki defa gitmek zorunda kaldim. Aslında doğrusunu söylemek gerekirse ikinci gidisim Avusturalyali Melissa'ya takılıp nereye gidecegini umursamadan yollara dustum... Ve otubuste anladim daha once gittigim yere gittigimizi. Bayagi bir gulmustuk bu olaya. Sunu da belirtmekte fayda var ikinci defa gitmeme rahmen yeni bir çok guzellikle karsilastim. Kesinlikle "bir gun"yeterli bir zaman degilmis buralar için.Hatta ilk defa gitmis gibi hissettim.
Ve gunun sonunda kalmak zorunda kaldigimiz hostel. Tam golun karsinda kuruludug icin kalmak icin cok fazla secenek aramadik acikcasi.Bir yerli aile isletiyor; sanirim golun butun sosyal aktivitelerini bunlar yapiyor. At, esek ve kano kiralama, hostel ve kucuk bir bakkalari da var. Dogrusunu soylemek gerekirse kaldigim en kotu hostel diyebilirim. . Ailenin sicakligi ve misafirperverligi bu olumsuzlugu kapatiyor acikcasi. Sabah kahvaltisi, aksam yemegi dahil 10 dolara kaldik.
Ertesi gun Quilatoa dan otostop cekerek diger guzel bir kent olan Riobambaya gectik. Planimiz trenle Nariz Del Diablo denilen Seytan Burnuna gitmekti fakat tren seferlerini daha onceden bakmadigimiz icin vardigimiz gun tren yoktu. Daha dogrusu sadece cuma, cumartesi ve pazar gunleri sefer yapiyordu oysa biz pazartesi ordaydik.Hostele yerlestikten sonra kisa bir sehir turu yaptik.  
Riobamba;
Riobamba'dan Dunyanin en yuksek 
dagi olan Chimborazo manzarasi
Monumento Pedro Vicente Maldonado meydani




?
Riobamba sokakları
 19, Yuzyilda insa edilmis bu kent klasik Ispanyol koloni doneminin izlerini tasiyor. Sehirde ayrica demir yolu hatti bulunuyor ozellikle Seytan Burnu (Devil's Nose) denilen yere sadece cuma,cumartesi ve pazar gunleri 20 dolar karsiliginda tren seferleri yapiliyor. Pazartesi  gunu orda bulundugumuzdan dolayi ziyaret edemedik.Chimborazo volkanik daginin muhtesem manzarasini izleyebileceginiz guzel  yerleden biri. Sehirde baslica gorulmesi gereken yerler ise;Maldonado Parki, 1797 de insa edilmis olan Katerdal ve giris icin 2 dolar odedigimiz Museo de Arte Religoso muzesi . Hostel fiyatlari ise 8 ve 20 dolar arasinda degisiyor. 8 Dolara cok iyi bir hostelde kalabilirsiniz.

Sabah erken saatlerinde kalkip 10 dolar karsiliginda anlastigimiz taksi ile yaklasik 20 km mesafede bulunan sehrin otogarina vardigimizda saat 9 olmustu. Kisi basi 3.5 dolara sehrin 30 km kuzeyinde bulunan Latacunga ya vardik. Geceligi 8 dolara daha onceden kaldigimiz hostel tarafindan bize onerilen Cotopaxi Hostele esyalarimizi birakip kenti kesfe ciktik.  

Bir gece konakladiktan sonra ertesi gun Baska bir olcum sistemine gore dunyanin en yuksek dagi olan Chimborazo ya hareket ettik. Baslangicta biraz sisli oldugu icin pek bir sey goremedik. Yaklasik iki saat bekledikten sonra bulutlarin arasindan dunyanin en yuksek dagini gormus olduk.Sanirim o anda en az 5000 metrede idik.
Soyle ilginc bir olay da yasadik; donus yolunda otostop cekerken ilk kez bir Turk'e rasladim. Yaklasik 7 aydir Guney Amerika turunda olan Armagan Abi, Istanbul beykozda yasayan 45 li yaslarda bir dis doktoru. O da benim gibi yol nereye gidiyorsa ben de oraya giderim diyenlerden.Yol boyunca muhabbeten sonra yollarimiz Riobamba'da ayrildi.

Chimborazo:  Riobamba'nin kuzeydogusunda bulunan yaklasik 30 km mesafede yer alan  volkanik bir dag.  Ve yuksekligi 6300 metre. Dunyanin merkezi baz alindiginda hem kitanin yuksek olmasi hem de ekvator bolgesinin   diger yerlere gore daha  siskin  olmasindan dolayi dunyanin en yuksek dagi. Deniz seviyesi baz alindiginda tabiki en yuksek dag Everest.
Chimborazo turunu tamamladiktan sonra seyahitim boyunca en cok keyif aldigim yer olan Banos'a gectim .


Banos Banos icin yerel halk "cennetten kucuk bir parca" tabiri kullaniyorlar bence yanilmiyorlarda. Daglarin ve selalerin arasina kurulmus olan bu inanilmaz yer; termal havuzlari, ardenalin iceren doga sporlari,  muhtesem iklimi ve manzarasiyla unlu. Ilk seyahitimde Kazakistan dogumlu Fransa da yasayan arkadasim Janna ile gittim. Ilk Bungee Jumping denememi orda gerceklestirdim.Dogrusunu soylemek gerekirse bunu denerken gercekten cok korktum. Hem kopruden atliyorsun hem de  bu isi yapanlar 

Turkiye'de buyuduk ya elbet
 bir kestime yol bulacagiz


son derece amotor gorunuyordu.Ipin kopma riskini ya da baska aksaklik olabilecegi ihtimalini cok dusundum acikcasi. Ozellikle koprunun uzerine konulmus olan sehpa tarzi seyin ucuna geldigimde, yere baktigimda gercekten cok urkutucu gorundu. Bir kac basarisiz girisimden sonra gozlerimi kapatip kendimi bosluga biraktim. Gercekten kelimelerle ifade edilemiyecek kadar urkutucu zevkli ve inanilmaz bir duyguydu.


                                                                                                                                                                                                                                                                                                                 Melissayla Arjantinde bulusmak uzere yollarimizi kisa bir sureligine ayirdiktan sonra o Munto ya yoga yapmaya gitti ben ise Peru vizesi almak icin Quito'ya geri dondum. Quito daki Peru konsoloslugunda beklemedigim bir suprizle karsilastim cunku Quito'dan Peru vizesini sadece yerel halka verdiklerini yabancilarin ise kendi ulkelerinde basvumalari gerektigini ve bu konuda son derece kati olduklarini belirtiler. Bende cozumu Ankara'daki Peru elciligine mail atmakla aradim fakat 15 gun beklettikten sonra onlar da bana pasaportumu Turkiye'ye gondermem gerektegini aksi taktirde alamayacagimi belirtilerBu benim icin buyuk bir risk olacagindan kabul etmeyip daha buyuk bir risk almayi goze alacaktim. Kacak olarak siniri gecip Peru'ya girmeyi deneyecektim.

Quito da tanistigim Ispanyol arkadasim Patxi ile birlikte Ekvador'un okyanus sinirina  gitmeye karar verdik. Daha sonra bize katilan Honkonglu Keise ve Kostarikali Shirleyle birlikte yaklasik 8 saatlik yolculktan sonra Esmeraldas'a vardik. Bu arada yolda otobus ariza yaptigi icin yaklasik 2 saatlik bir rotar olustu. Esmaraldas' vardigimizda okuduklarimdan sonra  fikrimi degistirip Atacames'e gitmeye karar verdik .


bir sonraki durak olan Canoa gercekten eglenceli bir yer, ora ile soyleyebilecegim pek birsey yok acikcasi sadece kaldigimiz hostel (Shangirilia Hostel) cok guzel ve ucuz bir hosteldi. Hatta bir sabah uyandigimda resepsiyonda calisan arkadas, sabah beni uyandirmak icin Mahsun Kirmizi Gul un bir turkusunu  caliyordu lobide. Ne oluyor lan diye gozumu acmistim yataktan. bu guzel sahil kasabasini terk ettikten sonra ilk defa Galapagos kamplumbagasi gordugum Bahia ya devam ettik.

Bahia 2000 li yillarin basinda buyuk bir thusunami felaketiyle karsilasmis buyuk maddi ve manevi kayiplarin ardindan kendini toparyabilmis bir kent. Yolcugum boyunca hemen hemen heryerde turistle karsilasirken Bahia da yerli halk disinda kimse yasamiyor gibiydi.  
Dev Galapagos Kaplumbağası  günümüzde yalnızca Galapagos ve Aldabra Adaları'nda yaşayan dev kara kamplumgalaridir  16. Yuzyilda Batılılar tarafından keşfedilen bu dev kaplumbağalarla dolu olan adaya Ispanyolca kaplumbağa anlamındaki Galapago adı verilmiştir. Ama buraya gelen insanlar adadaki canlıların bir kısmının yok olmasına neden olmuşlardır. İlk gelenler bu kaplumbağaların lezzetli bir eti olduğunu ve aylarca bir şey yemeden yaşayabildiklerini öğrendiler. Uzun okyanus yolculukları için gemilere alınan bu canlılar ihtiyaç duyuldukça yemek için öldürülüyorlardı. Ayrıca adaya getirilen evcil hayvanlar bu kaplumbağaların yumurtalarını ve yavrularını yediklerinden sayılarının azalmalarına neden olmuştur. Günümüzde bu kaplumbağalar koruma altındadırlar ve insan ömründen uzun yaşayabilirler. Dev galapagos kaplumbağası tek bir tür olmasına karşın ondan fazla değişik yaşam biçimine göre özellik kazanmış çeşidi vardır. Bu resim kucuk bir siniri kasabasi olan Bahia'da kullanilmayan bir okulun bahcesinde cekildi. Galapagos adasinda getirildigini ogrendim. Neden getirildigi ve neden yalniz yasadigi konusunda bir fikrim yok Bahia da sadece bir gece kalarak bir sonraki durak olan Puerto lopez e dogru otobusle yol aldik. Arkadas Ekvadorlu otobus soforlerinin idrak etmesi gereken kullandiklari Ferrari degil otobus, Istanbulda yasayan biri olarak ben bile irkdiysem baskalarini dusunemiyorum. 140 km ile viraja a mi girilir
                                                                                .
   Puerto Lopez Puerto Lopez kucuk bir balikci kasabasi olmasina ragmen cok guzel plajlarida mevcut.
Bu arada Peru Konsoloslugu tamamlamam gereken evraklari Turkiyeye gondermem gerektigini belirten mail atmis. Ulan burda nasil tamamliyim bu evraklari. Sanirim yeniden rotami cizmem gerekecek ya La Paz a ucup Peru yu es gececem ya da kacak girecem.. Buraya kadar gelmisken es gecilir mi arkadas? Ne olursa gorecem Machu Pichu yu

Gun icerisinde cevrede bulunan adalardan  Isla Encantada ya 3 dolar karsiliginda botla gidebilir, banana, yamac parasutu ve surf yapabilirsiniz. Kesinlikle denemeniz gereken yemek ise "veniche" butun deniz urunlerinin karisimindan olusmus corba olarak servis edilen muhtesem bir yemek .Bu  arada yemek demisken "sirilanto" denilen, sekli maydonoza benziyen fakat bana gore igrenc bir kokusu olan bir bitki. Butun yemeklere de konuluyor. Ogrendigim ilk Ispanyolca kelime "No sirilanto"dur. Kesinlikle bizim damak tadimiza uygun degil fakat Latinlere sorarsaniz bayilirlar. Esmaralda da toplam da 3 gece kaldik daha sonra Mompiche ye dogru yol aldik. 
Mompiche;Antalya Olympos u andiran ormanla denizin birlestigi yerde kurulmus kucuk bir kasaba, Mophiche de cok guzel bir agac ev tarzinda bir hostel bulup gun denize girip sorf yapmaktan baska birsey yapmadik acikcasi. 


Montanita  Montanita oldukça turistik bir yer, hemen hemen dunyanin heryerinde sirt cantali gezginler gormek munkun, hafta sonlari da Ekvador lu gencler akin ediyor buraya. Puerto Lopez ile  Montanita arası 3 saat sürüyor ve otobüs sizi kasabanın ana caddesinin girişinde bırakıyor. Burası ayrıca Güney Amerika’nın en iyi sörf noktalarından biri.  Her gece barlarin ve sokaklarin tiklim tiklim oldugu gunduz ise sokaklarin bos oldugu bir yer. Bir cok aramadan sonra okyanus manzarali insaat halindeki bir hostelde yer bulabildik 3 gece gecirdigimiz Montanita da sarhos olmadigim gece hatirlamiyorum. Deniz kum gunes faktorunun yogun oldugu son bir aylik surecte gercekten keyfli vakit gecirdim, Bu kadarlik keyif tatili yeter diyerek rotamizi  Cuanca ya cevirdik.
Cuenca 

Nzım Hikmet adına Barış Ödülü alan Pablo Neruda; bir kongrede Nazım Hikmet ile ilgili 'Onun(Nazım Hikmet'in)yanında biz şair bile olamayız' diyerek Nazım Hikmet'i övmüştür
Ağır Ölüm
Ağır ağır ölür alışkanlığının kölesi olanlar, her gün aynı yoldan yürüyenler, yürüyüş biçimini hiç değiştirmeyenler, giysilerinin rengini değiştirmeye yeltenmeyenler, tanımadıklarıyla konuşmayanlar.

Ağır ağır ölür tutkudan ve duygulanımdan kaçanlar, beyaz üzerinde siyahı tercih edenler, gözleri ışıldatan ve esnemeyi gülümseyişe çeviren ve yanlışlıklarla duygulanımların karşısında onarılmış yüreği küt küt attıran bir demet duygu yerine “i” harflerinin üzerine nokta koymayı yeğleyenler.
Ağır ağır ölür işlerinde ve sevdalarında mutsuz olup da bu durumu tersine çevirmeyenler, bir düşü gerçekleştirmek adına kesinlik yerine belirsizliğe kalkışmayanlar, hayatlarında bir kez bile mantıklı bir öğüde aldırış etmeyenler.
Ağır ağır ölür yolculuğa çıkmayanlar, okumayanlar, müzik dinlemeyenler, gönlünde incelik barındırmayanlar.
Ağır ağır ölür özsaygılarını ağır ağır yok edenler, kendilerine yardım edilmesine izin vermeyenler, ne kadar şanssız oldukları ve sürekli yağan yağmur hakkında bütün hayatlarınca yakınanlar, daha bir işe koyulmadan o işten el çekenler, bilmedikleri şeyler hakkında soru sormayanlar, bildikleri şeyler hakkındaki soruları yanıtlamayanlar.
Deneyelim ve kaçınalım küçük dozdaki ölümlerden, anımsayalım her zaman: yaşıyor olmak yalnızca nefes alıp vermekten çok daha büyük bir çabayı gerektirir.
Yalnızca ateşli bir sabır ulaştırır bizi muhteşem bir mutluluğun kapısına



#sirtimdakiharita