Yolculuk.



Kaç kitap okuyunca alim, kaç diyar görünce gezgin, kaç hezimetten sonra bezgin olurdu insan? kaç olunca çok ; kaçta kalınca azdı rakamlar..Elif Safak


Tam 865 gündür Latin Amerikadayım. Bu yazıda  hem geçirdiğim 2.5 yılın özeti hem neden ve sonuçlarını anlatmaya çalışacağım dilim döndüğünce. Her şey gelmişine geçmişine sövdüğüm bir günde böyle bir kararı aldım. Her ne kadar bir seyahat gibi görünsede aslında benim için terk edişti. Niye bırakır ki her şeyi insan ardından? Bir daha dönmemek üzere yola çıkmak ne demek? ya da dönememek, dönmemek için elinden gelini yapmak ? Bu kadar mı kötü bir hayatım vardı? Aslında beni tanıyan insanlara sorarsanız iyi bir hayatım olduğunu söyleyeceklerdir, ev , iş güzel arkadaşlıklar küçük seyahatler  vs filan...Ama arkadaş  mutlu değildim genel itibariyle, yaşadığım toplum ve ülkeye her geçen gün yabancılaşıyordum,  siyasilerin beni kızdıran hal hareket ve  konuşmaları, ataerkil bir kültür, yolda, sırada, trafikte, otobüste hep  yolunu bulma halleri çakallık.ve saygısızlık,  kariyer ukalalığı,satın aldıklarıyla mutlu olan insanlar  Bu batan şeylerden bir kaçı daha önemlisi cehaletin artması. Yanlış anlamayın okuma yazma oranından bahsetmiyorum, nice insanlar var ki master yapmış birine taş çıkarır. Zekiliğin yerini kurnazlığın alması ve buna arada kendimi de dahil etmem rahatsız ediyordu açıkçası.  Çok fazla o deveyi güdemedim yani. Diğer husus ise; din faktörünün her alanda etkili olması.; ben dindar biri değilim, bilakis dinin var olmaması gerektiğini düşünen biriyim. Ve bu din faktörü her geçen gün hayatın her alanında o kadar hissedilmeye başladın ki özellikle eğitim ve sosyal alanındaki değişiklikler Türkiyede evlenip çoluk çocuğa karışma fikrini tamamen sildi bende. Başka bir husus ise  askerlik; 2002-2005 yılları arasında Irakta tercümanlık yapıp savaşın en kötü haline tanıklık ettim ondan sonra tekrar silahların içinde olmak korkuttu beni açıkçası, bu yüzden yapmamaya karar verdim ve dönememek için oluşturduğum şartlardan biri buydu.
Bazen düşünüyorum da benim gibi bulunduğu şartlardan rahatsız olan o kadar yığınla insan var ki gitmek isteyip-de gidemeyen! Onlar neden yapmıyor ya da yapamıyor? Onlardan farkım ne?Sanırım onların bırakamayacağı çok şey var benim ise yoktu. Ne bilim! Ne bırakamayacağım bir kariyer, ne sahip olup değer verdiğim  bir meteryal, ne geleceği düşlediğim bir kadın ne sevdiğim bir iş ne de bir aile... Kitaplarım ve arkadaşlarım dışında hiç  bir şey. Zaten zamanla, arkadaşlarım da  zamanın acımasızlığından dolayı hafizalarindan silinecektim, kitaplarımı da verecektim en yakın arkadaşlarımdan birine.  Belki de yukarıda ülkenin şartlarıyla ilgili saydıklarım sadece gitmeye sebep, neden değildi!, Yapmak istediklerimle yaptıklarım arasında çok fark vardı. Kendime göre başarısız biriyim ya da yapmak istediklerimi hattımden büyüktü,  ve muhtemelen de   kendime açıklayamadığım asıl neden buydu ve ilk başta saydıklarım tetikledi beni sadece .Hep bir arayış anlayacağınız, bu arayışlardan biri de uzun bir seyahatti...
        Uzun bir seyahati kendimi bildim bileli düşlemişimdir ama hep ertelemişimdir.  Artık bunu yarına bırakmak istemedim  unutmamak ve  her an hatırlatması için sırtıma gitmek istediğim yerini haritasının dövmesini yaptırdım, olur da vazgeçersem hayatım boyunca sırtımda taşıdığım bir hayal olarak kalacaktı ve kendime her baktığımda bunu hatırlatacaktı.
Peki neden Latin Amerika? Kapitalist toplumda yetişmiş bir  insanın yapması gereken sosyal ve ekonomik şartların iyi olan bir ülkeyi tercih etmektir? Ailemin Almanyada oluşu, 10 yıllık Abd vizem olması, bir arkadaşımın Kanada konusunda baskı yapması bu ülkeler üzerinde düşünmüştüm bir süre. Fakat buralarda kendimi hep mülteci hissedeciğimi, aitlik hissi  sorunu yaşayacağımı biliyordum bir önceki seyahatlerimden dolayı. Bu yüzden edindiğim bilgi birikim ve kültür sonucunda Latin Amerikanın doğru bir seçenek olacağına karar verip yollara düştüm. Zaten uzaktan hep güzel görünmüştür gözüme.

Tarih 16 Kasım 2012 yi gösterirken İstanbul-Newyork, New york Bogota seferiyle düşlerimi gerçekleştireceğim kıtaya vardım.
Yaklaşık 2 yıl bütün Latin Amerikayı dolaştım (Ekvador, Peru Bolivia , Şili, Arjantin, Uruguay, Brezilya, Panama ve Küba) .Bir yandan düşlerimi gerçekleştirmenin gururunu yaşarken bir yandan da böyle karar vermiş olduğum için kendimi şanslı insanlar arasında görmekteyim. 'En zengin insan hayallerini gerçekleştiren insan' demiş birisi. Şöyle uzunca bir özetle anlatmam gerekirse yolculuğumun detaylarını, 2.5 yılda 300  nin üzerinde farklı yer gördüm.Dünyanın her yerinden farklı kültürlerden birileriyle tanıştım o kadar çok gidecek yerim oldu ki bir sonraki yolculuğum daha ucuz olacak galiba. Üniversite yıllarından sonra hayatımın en keyifli ve en verimli yılı oldu diyebilirim. Verimli diyorum çünkü yolculuk; yeteneklerinin ve birikimlerinin farkına varmasını öğretiyor insana. Ve en önemlisi anlamsız gelen bir çok şey anlam kazanıyor ya da anlamlı olan şeyler anlamını yitiriyor. Değişiyorsun sanırım..
Aksiliklerle,üzüntülerle ve sevinçlerle muhteşem bir süreç oldu benim için.   En iyisi şöyle bir özet geçip olumlu ve olumsuz anlar olarak unutamadıklarımdan başlıyayım. Daha doğrusu 'En'lerden...
Öncelikle hayatımın en keyifli çalışma dönemi Cordoba'daki Aldea Hostelde oldu. Çalışırken bu kadar eğleneceğim başka bir yer olamaz. Ne mi yapıyordum? Resepsiyon,tamir ve bakım, tuveletler ve banyoların temizliği vs filan. Ortam muhteşemdi...Arkadaşlara Türk Daması öğretip boş zamanlarda Dama (Bu arada çok iyimişim Dama konusunda bunu fark ettim alkol almadığım süre boyunca kimse yenemedi beni hatta sabahlara kadar Youtube dan damanın bütün ayrıntılarını izlemelerine rahmen) ve bu oyun ilerde bana satranç i öğrenmeme yardımcı olacak, en büyük zevklerimden biri haline getirecekti . Ayrıca hayatımda geçirdiğim en güzel doğum gününü burda geçirdim. İnanılmaz bir partiydi balonlar, yazılar içkiler, hazırlıklar vs filan... Açılışı kafamı pastaya gömerek yaptılar ve o geceye ait  hatırladığım en son şey ise barda bir sürü insanın beni havaya atıp tutması sonrası ise akşam 5 gibi şiddetli bir baş ağrısıyla uyanmam oldu. Tabi doğum günü hediyesi olarak Danny den aldığım Rakı da cabasıydı. Anasonlu içkinin üstüne Rakı yazmak ayrı bir yaratıcılıktı tabi. Ben de yemiştim bunu.Biliyordum bu kıtanın beni çağırdığını. Bu arada sadece konaklama karşılığında çalışıyordum, para kazanmak için de sokakta flüt çalmak ayrı bir keyifti. Bildiğin karnımı doyurmamı sağlayacak para kazanıyordum....
En çılgın dönem İspanyol arkadaşım Patxi ile geçirdiğim toplam 6 haftalık yolculuk oldu. Bütün Ekvador'un sahil kasabalarını birlikte dolaşıp peru maancoraya ya kadar yolculuk ettik.Hatta  Yeni yılda Ekvador'un Montanita sahil kentinde hostel bulamadığımız için  1 hafta çadırda okyanus kenarında kamp kurararak geçirdik. Ilk gece gel git i hesaplamadigimizdan dolayi sabah buyuk bir dalganin etkisyle uyanmistik.  Basta alkol aldigimidan dolayin cadirin kaydigini pek hissetmemistim fakat fermuari actigimda dalgalarin ustume ustume geldigini gorunce ilk isim sirt cantami alip boxer la kiyiya kosmak oldu. Baktim akdasimin cadiri hala yerinde  kostum onu uyandirim dedim 5 dk daha uyum dedi. Neyseki cadirin fermuarini acinca o panikle nerdeyiz biz diyerek esyalarini kurtarma teleasina girdi.

Biraz da gönül işlerinden bahsedersek . Uzun sürmüyor tabi seyir halindeyken hiçbirşey . Ya ben ayrılmak zorunda kaldım o şehirden ya da o döndü evine. Sadece biri geldi bulunduğum başka bir şehre beni görmeye. Ve sadece bir kere ben gittim 5 tane ülkeyi aşarak başka bir kente birini görmeye , vardığımda ise herşeyin değişmiş olduğunu farkettiğimde yolcu yolunda gerek diyerek terk etmiştim o kenti. Gidene değil gelene bakmasını öğretiyor yolculuk kısaca.... Ama herşey muhteşemdi. Farklı iklimden ve ülkeden birinin hayatına girmesi farklı bir gezene gitmek gibi geldi nedense. Yeni bir dünya tanıyorsun sanki bir kadını tanımakla. şaşırmanın keyifli olduğu ilişkiler yaşadım açıkçası.

En kötü otobüs yolculuğumu Bolivya' da gerçekleştirdim. 8 saatlik yolu 22 saatte tamalayarak kırılması zor bir rekora imza attık sanırım. Gecikmenin sebebi de otobüsün çamura batmasi oldu. Çamurda çamur değil ki arkadaş yaklaşık 45 derecelik acıyla yan yatıyordu otobüs. Yağmurlu soğuk bir havada ve 6000 mt in üzerinde Saat akşam 8 den saat 1 kadar  otobüsü itip çalıştırmakla uğraştık, olmadı tabi ancak sabah 9-10 gibi başka bir otubüs geldi. Ayrıca yerlilerin koka yaprağı çiğnemesinden dolayı otobüsün için berbat kokması da cabasıydı. Bu arada 45 kişilik otobüste 60 kişi vardı çoğu koridor serpilmiş durumdaydı... Ve işte böyle bir gecede yolculuğum boyunca bana yol gösteren Kutsal kitabım Lonely Planet i ısınmak için yakmak zorunda kaldım. O yağmurlu havada büyük bir ateş yakmayı başararak bütün yolcuların ısınması sağlayıp kahraman ilan edildim. Tabi olan bizim kutsal kitaba oldu. Diğer bir ayrıntı ise; yolculuğun sonunda nihayet Arjantin sınırına varmıştım  fakat geceden dolayı üstüm başım çamur olduğu için sınırı geçerken polis beni durdurdu. Pasaportumu istedi ve neden çamur içinde olduğumu sordu. Ben de geceden çekilmiş resmi göstererip durumu anlatarak pasaportumun sırt çantamın içinde olduğunu söyledim.Gülümseyerek gerek olmadığını söyleyip gitmeme izin verdi.  Bolivya- Arjantin sınırından Salta ya otostop çekerek kamyonun arkasında gittim. Saltaya vardığımda üzerimin çamur olduğundan dolayı hiç bir hostel kabul etmemişti beni, ben de çözüm olarak olarak benzin istasyonunda araba yıkanan yere gidip görevliye 10 pezo vererek bana su tutmasını istemiş (bence bir kere sizde deneyin süper eğlenceli) daha sonra parkta uzanarak güneşin altında kuramaya terk etmiştim kendimi.

Bolivya' dan bahsediyorken La Paz da Dead Road denilen yerde dağların eteklerinden 5000 mt den aşağıya doğru bisikletle 20 km yol yapmak inanılmaz bir duygu. Çok tehlikeli bir yol olduğu için Dead Road deniliyor ve o yolda 10 kişilik grup içerisinde sadece ben ve Arjantin'li arkadaşım Jose düşmeyerek parkuru tamamladık. yaklaşık 8 saatlik bu parkurun sonunda havuza girmek kesinlikle muhteşem birşeydi.
En çok üzüldüğüm dönem Türkiye'de gezi eylemlerinin olduğu sırada orda arkadaşlarımın yanında olamadığım için çok üzülmüştüm.

Yolculugum boyunca beni  en cok etkileyen  yer ise Potosi  Madeni olmustu.

Sabah Potosi sehrine varir varmaz Potosi madeni için rehberli tur aldım. Madene gitmeden önce madende çalışanlar için koka yaprağı ve %85 alkol oranına sahip,ismini hatırlamadığım bir içkiyi almamızın madencileri mutlu edeceğini söyleyince rehber, bir bakkala gidip bunları aldıktan sonra 8 kişilik gurupla birlikte tulumlarımızı giyip  maden ocağına doğru yola çıktık. 
Madenin girişinin sol tarafında bir resim asılı. ''Sin mineros no hay Potosi'' yazıyor, yani “Madenciler olmadan Potosi olmaz” Madencilerin ya da kölelerin sırtında yükselmiş bir şehir Potosi. Hâlâ daha varlığını madencilere borçlu. Başka türlü 4.000 metrenin üzerinde hayatta kalmayı başaramazdı bu şehir. İşin gerçeği; bu şehri doğuran ve besleyen köleler ve madenciler bu madenlerden ölüm ve yoksulluk dışında başka bir şey de görmemişler. Şehrin en şatafatlı ve zengin olduğu 200 yıl boyunca 8 milyon yerlinin ve kölenin sadece bu zenginliği beslemek için can verdiğini söylüyorlar.

  Yaklaşık 4 saat süren maden turumuz, hem madencilerin ne şartlar altında çalıştığını idrak edecek hem de  Potosí tarihi hakkında bilgi sahibi olacaktim. 

En huzurlu ve kendimi dinleme fırsatı bulduğum dönem Natalianın evinde geçirdiğim 40 gün olmuştu. Bu arada İngilizce bilmemesi benim için çok yararlıydı. O ana kadar çok fazla ispanyolca konuşmama rahmen o andan sonra bayağı bir yol katettim. Ne diyim dil dile değmeden öğrenilmiyormuş. Ayrıca iyi bir aşçı olduğumu o zaman keşfetmiştim. Hergün değişik yemekler yapıp google dan yemek tarifleri öğreniyordum. Hostelde çalıştığım süre boyunca ayrıca bir işime yarayacaktı tabi.
En büyük aptallığım ise; Bolivya' ya vardığım ilk gün Titicaca Golü üzerinde bulunan İsla de Sol adasını ziyaret etmeye karar verdim. herşey gayet güzeldi nihayet Peru' dan ayrılmış yeni bir ülkenin sınırları içerisindeydim. Bulduğum ilk vapurla adaya geçtim kaptan 16;30 geri döneceğimizi herkesin o saatte limanda hazır olmasını söyledi. Ooo süper 4 saat adayı gezebilecektim. 16;20 de limanda olmama rahmen ne tekne vardı ne de insanlar. Yarım saat bekledikten sonra birine teknenin nerde olduğunu sordum... Ve bana 1 saat önce ayrıldı dedi ben de nasıl olur saat 16;30 da ayrılacaktı dedim. O da bana demez mi saat 17;30. Oysa Bolivya saat farkından dolayı 1 saat ilerdeymiş. Bunu hesap etmedik tabi. Ne yapabilirim peki diye sorduğumda bana yarım saat içinde Peru sınır kasabasına tekne olduğunu ordan Çobacabana(Bolivya sınır kasabası) ya geçebileceğimi söyledi aksi takdirde adada kalacaktım.Ulan dedim saat farkı,ülke değiştirmek zorunda bırakırmı insanı



.
En beğendim ülke;Arjantin'di nedeni ise ilk gittiğimde evime dönmüş gibi hissettim, yaşam tarzları bizi çok andırıyor,  beklentilerim üzerinde olan ülke;Ekvador'du. Bu küçük ülkenin görmeye değer bir çok yerin oldünügünü asla tahmin edemezdim. Beklentilerimin altında olan ülke ise Peru oldu ama gene çok güzel olduğunu söylemeden geçemeyeceğim belkide beklentilerim çok yüksekti Peru için. En ucuz ülke; Bolivya, en pahalısı Brezilya. Bolivyada 2 dolara gecelik hostel bulabiliyorken Brezilya'da ortalama 40 dolara konaklamaya bütçe ayırmalısınız. En uzun kaldığım Arjantin 4 ay ki daha sonra orda yaşamaya karar verecektim, en kısa kaldığım Şili oldu 3 gece.En güzel plaj; Ekvador'un Mompiche plajı. En güzel kasaba 'Cennetten bir Parça ' olarak adlandırılan Ekvador Quito da bulunan Banos du benim için. En beğendiğim şehir;Bueno Aires, en kötüsü Ekvador'un petrol rezerverlerinin en çok bulunduğu Aşmeralda'ydı. Ayrıca Latin Amerika'nın en güzel kızları bence kesinlikle Arjantinliler. En eğlenceli ülke;bütün Latin Amerika ülkeleri her şart ve koşulda eğlenmesini biliyor. Ama bu bakımdan Kübayı tek geçerim. Her evden bir müzik sesi geliyor. Latin Amerikan'ın 2. ve 3 ligi bizim süper ligden çok daha kaliteli gorunuyor. Sokakta oynayanları görünce Latin Amerika futbolu neden çok ilerde olduğunu anlıyorsunuz.Latin Amerika da en çok bilinen Türk takımı Galatasaray bir Fenerbahçeli olarak söylüyorum bunu. Şunu da belirtmeliyim ki Gezi eylemleri burdaki insanların fikirlerinin değişmesine büyük katkısı olduğunu düşünüyorum. Türkiye'yi klasik bir Arap ülkesi sanıyorlardı. Hatta bütün arap ülkelerinin insanları için Turco tabiri kullanılıyor.

Beni en çok etkileyen yerler; Eğer cennet varsa,bana göre tasviri; İstabulda Anadolu Hisarından Karadeniz ile Boğaziçinin birleştiği yer, Ekvador da Qulatova Volkanık Golü (Kapak resmimde gördüğünüz ) Arjantin'de İguazu Şelalesi, Bolivya' da Salar de Uyuni Tuz Gölü, Peru' da Mancora sahili ve Manchu Piccu manzarası, Şili de Pedro de Atacama çölü, Peru' ve Bolivya' da Titicaca golü üzerinde bulunan İzla de sol adasının birleşimi olurdu sanırım

Küba için söyleyebileceğim ise  tamamen farklı bir gezen olduğu. Sosyal yaşantı sizi 30 yıl önceki zamana götürüyor, Özellikle ispanyolca kursu için en ideal yerlerden biri bence hem üniveristede eğitim görüyorsunuz hem de ucuz olduğunu söyleyebilirim

Bu kadar yazmışken bir kaç tane nacizane önerim olacak hazırlayın arkadaş bavulunuzu en azından 6 ay düşün yollara.Açın bir parantez hayata. Hostelde farklı kültürden insanlarla birlikte kalmanın keyfine varın. Kaybolmanın şaşkınlığını yaşayın. Yalnız çıkın yola, yolculuk boyunca yalnız kalmayı özletecek birileri oluyor hep hayatınızda. Kimse her gün aynı şeyi giymenizi, horlamanızı,tırnaklarınız ojesiz olmasını önemsemiyor, kokmayın yeter. Gönüllü olarak konaklama ve yemek karşılığında rahatlıkla işte bulabilirsiniz. Hala mail alıyorum bir sürü yerden gönüllü olarak çalışmak isteyip istemediğimi soruyorlar. 18 yasında liseyi bitirdikten sonra benim yaptığımın çok daha güzelini yapanlarla tanıştığımda  arkadaşlarım neden yapmıyor diye iç geçiyorum. Korkmayın bir şey olmaz. Bana göre dünyanın en tehlikeli ülkelerinden birinde yaşıyorsunuz orda birşey olmuyorsa buralarda hiç birşey olmaz.Kimse tecavüz etmez size kimse soymaz sizi.
Herneyse yolculuğumun  özeti buydu detayları ülke ülke yazacağım zaten. Peki bu seyahat bitince.. ? Küba dayken hayatımın en büyük kararlarından birini verme vakti gelmişti. Sadece uçak biletine yetecek param haritada seçmem gereken ülke vardı. Dönüp kaldığım yerden devam etmek daha kolay olurdu fakat o zaman ne diye gittim ki sorusunu soracaktım hep kendime. Dusuncelerimden biri   Orta Amerikaya dogru seyahat edip haritanin ust kismini bitirmekti" fakat bunun için ne yeterli param ne de istek vardı. Uzun bir seyahatten  sonra yeni yerler görmek yeni insanlar tanımak pek mutlu etmiyordu eskisi gibi. "Yeni" ve "değişiklik" kavramı artık benim için rutin bir hal almıştı.Bu yüzden seyahat yerine artık kalıcı olarak yaşamak istediğim yer için çaba harcamam gerekiyordu.
Kafamda sadece iki  ülke vardı. Bir Arjantin diğeri ise Uruguay. Arjantin tam beklentilerimi karşılayan ülkeydi fakat turist olarak tanıdığım bu ülkenin gerçeklerinin, rasyonel etkisinden uzak olduğumu biliyordum. Yani turist olarak tanımakla içinde yaşamak farklı birşey. Bir çok turistin Türkiyeye aşık olmasının nedenlerinden biri de budur sanırım. Uruguay Ekonomik açıdan iyi olmasına rağmen çok fazla kalıcı ilişkiler sağlayamamıştım, bunun dışında Arjantin ile Uruguay i bir birinden ayıran çok farklılık yoktu.

Cebimde 50 Euro ve ucak biletim  ile Arjantin-Cordobaya  dönerek  daha önce gönüllü çalıştığım hostel de tekrar gönüllü olarak konaklama karşılığında   işe başladım, yemek masraflarımı karşılamak içinde sokakta yan flüt çalarak geçimimi sağladım.Daha sonra vatandaşlık sorunlarını hallettim. Simdi cok kazanmasam da hayatta kalmami saglayacak bir isim var.
Doğrusunu söylemek gerekirse bu süreç sıkıntılıydı fakat hayattayım ve mutluyum.Herşeye sil baştan başlamak buydu, yeni bir dil, yeni bir kültür, farklı iklimler, farklı insanlar, ve farklı bir ben. Şimdi kendime göre başarılıyım işte.Ve asil macera bundan sonra olacaklar sanirim....




Hiç yorum yok: